Salman Khan tarafından yazılmış olan Dünya Okulu son zamanlarda beni etkileleyen en önemli kitap daha ötede model diyebilirim. Bu etkilemede belki birçok fikrimizin paralel olması ve çoğunlukla aynı şeyleri hissetmemin etkisi büyüktür. Salman’ın modeli öylesine düşündüklerimle örtüşüyor ya da benimsedim ki kitabı okuduktan sonra hangisi benim hangisi Salman Khan’ın fikirleriydi ayrıştırmakta zorlanıyorum. Aramızda temel ve büyük bir fark var (zeka v.s. hariç) ben sadece hayal kurarken o işi yapmış ilerlemiş kendi dünyasında kurduğu okulu uygulamış ve o küçücük okulu dünyadaki eğitim modellerini tekrar düşünmeye zorlar bir hale gelmişti.
Size bu yazı serisinde Salman’ın Dünya Okulu diye nitelelendirdiği modelinden bahsetmeye çalışacağım. Sizde Salman’ın kurduğu modeli anlamak istiyorsanız Yapı Kredi Yayınlarından çıkan “Dünya Okulu” adlı bu kitabı mutla okumalısınız.
Kitap 4 Bölüme Ayrılmış
- Öğretmeyi Öğrenmek
- Parçalanmış Model
- Gerçek Dünyada
- Dünya Okulu
Tüm bu başlıklardan ne kadar bahsedebilirim bilmiyorum ama elimden geldiğince dilimin döndüğünce kendi fikirlerimi de katarak bu kitap ve model hakkında birkaç makale yazmayı hedefliyorum.
Salman kitabının giriş kısmında kitabı neden yazdığını belirtiyor. “Bu kitabı yazma nedenim, öğretme ve öğrenme biçimlerinizin, bin yılda bir karşımıza çıkacak bir dönüm noktasına gelmiş olduğumuza inanmam.”
Müfredattan öğrencilerin durumundan öğrencilere öğrettikleri ve dış dünya arasında farkların giderek artmasından şikayet etmeyen öğretmen yok gibidir herkes birşeylerin ters gittiğinin farkında bu benim de öğretmenliğe başladığım günden bu yana sürekli beynimi kemiren bu mesleği neden yaptığımı bana sorgulatan şeylerden biri. Bu noktada belki en önemli kırılma noktası TED konuşmalarıyla tanışmamdır TED konuşmalarını bana Bilgisayar Mühendisliğinde Yüksek Lisans yaparken tanıştığım hocam İhsan Haluk Akın 2010 yılında tanıştırmıştı. “Harika bir site, mutlaka izlemelisin konuşmaları” diye her zamanki çoşkusu ile bana tavsiyelerde bulunuyordu. TED.com sitesinde gezinirken Ken Robinson’u görmemek dinlememek bırakın bir kere defalarca dinlememek ne mümkün. “Out of Mind” kitabının bir özetini yaptığı muhteşem konuşması çok ilham vermiştir. Ve bunlar sadece ayak sesleri devrim geliyor değişim hızı baş döndürücü olacak ve hızlanarak gideceğini söylüyordu. Ve eğitim sisteminin oturduğu temellerin artık yok olduğunu değişmesi gerektiğini söylüyordu. Hatta bir başka konuşmasında Ken Robinson yaratıcılığa ihtiyacımız var okullarda okuma yazma gibi Yaratıcılık becerisinin konulması gerekiyor diyordu.(Bu nasıl mümkün olacak çok blimiyorum )
Neyse kitaba geri döneyim büyük bir değişimin kıyısında olduğumuz hepimizin belki hissettiği ve belirtilerini gördüğü bir gerçek artık. Şu an uyguladığımız eğitim modeli için “Yüz yıl önce bunun en iyi model olduğu tartışmasız değil; en iyisi olmadığıysa artık kesin.” diyerek bu modelin eskidiğini haykırıyor Salman Khan. Ve belki birçok ülkenin ama özeliklede ülkemizin içinde bulunduğu Eğitim Teknolojileri furyasına bir gönderme yapıyordu. “Bu arada yeni teknolojiler, öğretmen ve öğrenmek için daha etkin yollar konusunda umut veriyor ama aynı zamanda da kafa karışıklığı ve hatta korkuya yol açıyor; çoğu zaman parlakyeni teknoloji , bir vitrin süsünden ibaret kalıyor”
Peki iyi uygulanan yapılan şeyler yok mu? “Mükemmelliğin mümkün olduğunu göstermiş inanılmaz öğretmenler ve okullar var, ama onların başarınısı daha büyük boyutlarda yinelemek ve çoğaltmak zor.” Bu kadar çaresiz mi durumumuz? Salman kitabında buna kendi çözümlerini sunuyor ama bu noktada konuyu biraz değiştirmek ve ülkemizdeki hali biraz özeleştiride katarak yazmak istiyorum.
Eğitimle ilgili birşeyler anlattığınızda herkes evet evet çok güzel diye katılıp bir enerji oluşuyor ortam bir anda alevleniyor ama bildiğin saman alevi gibi. Uzun vadede elinin altına taşı koyan ya da reklam yapmanın ötesinde birşeyler anlamak için gelen sayısı o kadar az ki. Sertifika vermeyen bir eğitime katılım tam da bu nedenle çok az oluyor. Burada iki örnek vereceğim Tübitak öğretmen eğitimlerine katılmıştım (gerçi birinciden sonra BİDEB başkanı değişince ilk yaptığı tüm eğitimleri iptal etmek oldu) orada Mehmet Şahin hocama gelen ilk soru hocam sertifika alacak mıyız? Sinirli ve gergin bir cevap “Hayır!” İlk başka bu tepkiyi anlayamamış hatta Tübitak destekli böyle bir eğitimde neden sertifika olmaz ki diye düşünmüştüm. Cevabı birgün kalınca anladım çoğu kişi sadece sertifika için gelmişti malesef. Yani bir kağıt parçasının önemi öğrenmekten çoktu. Aynı öğrenciler için notun önemininin öğrenmekten çok olması gibi. Demek bizim gibi öğretmenlerden ancak bu oluyordu! Bende bir dönem bu furyanın içindeydim Matematik Köyüne ilk gittiğimizde kendimize sertfika yazıp Ali hocaya imzalatmıştık (resmi bir geçerliliği olmasada bu nasıl bir hırstır ya da sistemdir ). Bunun paralelinde KhanAcademy gibi ders anlatan öğretmenlerimiz oldu hatta bu konuda o kadar hızlı ve iyiyiz ki artık hemen her kitabın yanında çözümleri ve video anlatımlarını veriyor yayın evleri. Ama neden böyle bir yapı tutmuyor ya da oturmuyor düşünülmesi gereken bir konu. Bir eğitmen anlatılırken aldığı sertifikalar yerine yaptığı işler internete koyduğu kaynaklar yerine aldığı sertifikalara bakan bir topluluk olarak çokta iyisini haketmiyoruz sanırım.
Tersyüz sınıf modeli çok popüler bu sıralar herşey iyi güzelde öğretmen hazır mı bu modele? Öğretmeni değişime sürükleyecek enerjimiz var mı? Öğretmenler olarak alt yapımız yeterli mi? Bir matematik öğretmeni olarak Polinomların kurallarını vermenin ve test soruları çözmenin ötesinde ne yapabilirim sınıfta?
Khan Academy kısmına geri dönelim. Belki Salman Khan’ın başarısının en büyük sırrı bence şu paragrafta “Popüler bir internet sitesi yaratma ya da eğitim tartışmasında bir saman alevi gibi parlama hayalim yoktu. Belki kendimi kandırıyordum ama kalıcı ve dönütürücü bir şey, yüzlerce yıl ayakta kalabilecek ve bize oku eğitiminin nasıl yapılabileceğini köklü bir biçimde yeniden düşündürmeye yardım edecek bir kurum yaratmayı hayal ediyordum.” M.I.T mezunu eğitimci olmayan biri evinde hazırladığı videolarla bu düşüncelere sahipken öğrencilerin ve teknolojilerin içinde bir öğretmen olarak ben hayalini bile kaç kere kurdum diye düşünmeden edemedim.
Teknolojinin getirileriyle birlikte içinde yaşadığımız dönemin en önemli becerisi yaratıcılık sanırım. Bunu Sir Ken Robinson bir konuşmasında Yaratıcılık okuma yazma gibi müfredatta olması gereken bir beceri diyor. Ve yaratıclık öğrenebililir mi sorusuna Evet yanıtını veriyordu. Salman Khan bu durumu şöyle vurguluyor. “Bence tarihteki en önemli kırılma noktasının ilk dönemindeyiz hala: Bilgi Devrimi. Bu devrimde değişim o kadar hızlı ki, yaratıclık ve analitik düşünce artık birer seçenek olmaktan çıktı: Bunlar lüks değil, hayatta kalmak için şart.”
Yaratıcılık nasıl gelişir sorsuna bir yanıtım yok ama matematik öğretirken en fazla eksik kaldığımız kısım bence öğrencilere anlattığımız şeylerin gerçek hayat ile olan ilişkilerindeki eksikliğimiz ya da derslerin kendi içlerinde olan ilişkilerini gösterememek değil en önemli eksiğimiz öğrettiğimiz şeyin güzel olduğunu aktaramamak. Bunu Khan akademide yapmak istediğini yazarken Salman Khan şöyle söylüyor. “Öğrencilere matematik ve teknolojinin yalnızca mantığını değil, güzelliğini de aktarmak istiyordum.”
Bu yazıda Salman Khan’ın Dünya Okulu olarak tanımladığı modeli anlattığı kitabının giriş kısmındaki fikirlere yer vermeye çalıştım. Arada kendi fikirlerimi ve tecrübelerimi katmaya çalıştım. Bu yazıyı kitabın giriş bölümünün son kısmından bir alıntı ile bitireyim. “Khan Academy’yi, bu Dünya Okulu’nun bir uzantısı olarak görüyorum. Kapısı herkese açık olan, herkesin hem öğretmek hem de öğrenmek için gelebileceği, herkesin elinden gelenin en iyisini yapması için cesaretlendirildiği bir yer burası. Başarıyı herkes kendi tanımlıyor; tek başarısızlık pes etmek.”