Dünyada değişen eğitim modelleri ile birlikte, eğitimin yapıldığı mekanlar da değişmeye, dönüşmeye başladı. Sınıflar artık sıraların tahtaya dönük arka arkaya yerleştirildiği mekanlar olmaktan çıktı. Sınıf mekanının dönüşümünü ve potansiyellerini başka bir yazı konusuna bırakarak, sınıf dışına taşan eğitim mekanlarından bahsetmek istiyorum bu defa.
Aktiviteye, keşfetmeye dayalı eğitim modelleri, eğitimin de belirli fiziksel ve zamansal sınırlar içine hapsolmasına izin vermemeye başladı. 40’ar dakikalık ders saatlerinde ve sınıflarda ders saatleri içinde yürütülen eğitim, artık ders saatlerinin dışına taşmaya başladı. Bunun ilk akla gelen örneği, derslerin bahçede veya doğada yapılması ve öğrencinin daha rahat bir ortamda ilgisini uyandırmak üzerine olan yöntemdir. Enformel eğitim olarak adlandırabileceğimiz bu durum, etkileşime dayanır ve öğrencinin öncelikle akranlarından öğrenmesini teşvik eder. Daha sonra ise sadece sınıfta değil sınıf dışında da öğretmenleriyle karşılaşmasını, onlardan “görerek” öğrenmesini önemser. Bu davranış biçimi aslına bakarsanız çocuk eğitiminin temel taşlarından birine de karşılık gelmektedir: Çocuk söyleneni değil, gördüğünü örnek alır. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar öğrenciyi akranlarıyla bir araya getirecek ve farklı deneyimler yaşatabilecek alternatif mekan ihtiyacı doğar.
Enformel eğitim anlayışının bir diğer özelliği de, öğrencinin ilgisini daima ayakta tutmaya, onu merak ettirmeye yönlendirecek mekan organizasyonları gereksinimidir. Öğrenciye bu merakı aşılayacak ve ona farklı durum ve kişilerle karşılaşma imkanları yaratacak, farklı deneyimler yaşatacak yegane yer de okul binasının kendisidir. Burada gelin konuyu daha spesifikleştirelim:
Sınıfların açıldığı bir koridor hayal edin. Türkiye’de standart okullarda bu koridorlar fazla geniş olmayan, hele kapılar açılırsa üç öğrencinin yan yana zor geçeceği, doğal ışık ve hava almayan, içinde fazla vakit geçirmeden bir an önce varmak istediğiniz yere gittiğiniz, dar ve uzun alanlardır. Mekan yerine alan kelimesinin kullanımı oldukça bilinçli çünkü mekânsal özellikleri içinde insanı barındırmaya yetmeyen, adeta insanı iten ara boşluklardır bu koridorlar. Oysa ki, enformel eğitimde etkileşim esastır. Etkileşimin olacağı, öğrencinin farklı öğrencilerle ya da öğretmenleriyle formel ders saati dışında karşılaşacağı öncelikli yerler bu koridorlardır. O halde koridorları sadece sınıfların açıldığı ara alanlar olmaktan çıkarıp, birer karşılaşma ve buluşma mekanı olarak görmek gerekir. Koridorun doğal hava ve ışık alması önceliklidir. Sınıfların koridordan gözlenebilir olması, öğrencinin farklı sınıf ve atölyelerde olan biteni merak etmesini sağlar ve katılımcılığı teşvik eder. Mümkünse koridorlarda ara ara daha geniş alanlar yaratıp, serbest saatlerde öğrencilerin bir araya gelebileceği, küçük sunumlara evsahipliği yapabilecek bu niş hacimler enformel eğitimin katalizörleri olacaktır. Bunun bir adım ötesi ise, sınıfın koridor duvarının hareketli olması ve sınıfın koridora taşmasıdır ki; o zaman okul mekanının bütüncül olarak devinim içinde olduğu, hareketli, canlı ve eğitimle iç içe bir atmosfer yaratılabilir.
Okul deyince bir koridorun iki yanına takılmış kapalı sınıf kutucuklarından ötesini düşünebilmek ve mekânsal bir zenginlik sağlayabilmek, eğitimi de zenginleştirecek ve dönüştürecektir.