Yandaki fotoğraf, internette en çok kullanılan ansiklopedilerden birinin yani Vikipedia’nın basılı hali üzerine bir canlandırma.
Çocukluğumuzda ödev yaparken en çok kullandığımız kaynakları yani ansiklopedileri hatırlıyorum da... Evlerde salonların baş köşesinde duran Meydan Lauresse, Biritanica, Gelişim Haccette'yi ödevlerimizi yaparken neredeyse her gün kullanırdık. Bir zaman sonra ansiklopedilerin kapakları açılmaz oldu. Ne zamanki plazma tv'ler çıkmaya ve büfeler eski işlevini yitirmeye başladı, o vakit büfelerin süsü niteliğinde olan ansiklopedilerden kurtulma gerekliliği ortaya çıktı. Tabi herkesin aklına gelen ilk adres okullardı.
Okullarda zaman zaman kitap toplama kampanyaları yapılırdı, uzun zamandır kullanılmayan ve evde çok yer kaplayan ansiklopedi setleri de okullara gönderilmeye başlandı. Bir süre sonra okulların kütüphaneleri ağzına kadar ansiklopedi setiyle dolduğundan merkezdeki okullar bu setleri daha çok ihtiyaç duyulabileceklerini düşündükleri kırsal kesimdeki okullara göndermeye başladılar. Sonrası malum.
Ansiklopedilerin başına gelenler, daha pek çok şeyin başına gelmeye devam ediyor. Eğitim ve okullar bunun en bariz örneği. Elbette okullar, evlerdeki büfeler ya da ansiklopediler gibi kaldırılmayacak ancak değişecek. Değişmek zorunda.
Yeni teknolojiler, kalenin kapısını zorlayan askerler gibi. Kapının kırılmasına az kaldı. Kaleden içeri girmeyi başaranların ellerinden silahlarını teslim alıp müdür yardımcısı odasında bir çekmeceye kilitlemek de çözüm getirmeyecek.
İnternetle ülkelerin sınırları kalkmıştı, şimdi okulların, sınıfların sınırları kalkıyor. Çoktandır öğretmen ve öğrenciler 40 metre kare bir alanda değiller. Sanal olan sınıfın dışındakiler değil, sınıfın bizzat kendisi. Kısaca yalnız değiliz. Yalnız değiliz; çünkü tek kaynak değiliz.
Neden korkuyoruz peki? Teknolojinin biz öğretmenlerin yerini almasından mı? Eğitimci Ziya Selçuk bir konuşmasında şöyle diyor ve çok doğru söylüyor bence "Teknoloji geldiği için bir öğretmene ihtiyaç kalmıyorsa o öğretmene zaten ihtiyaç yoktur."
Peki dünyadaki hemen her şey değişirken öğretmenler değişime neden bu kadar direniyor? Bence en önemli sebep, değişim sonucu ortaya çıkan yeni değerler ve beceriler kazanma zorunluluğu.
İstesek de istemesek de değişiyoruz...
Öğretmenlerin çoğunluğu, değişime kayıtsız kalırlarsa değişmek zorunda kalmayacaklarını düşünüyorlar. Halbuki değişim bizim dışımızda bir şey, biz değişmesek de değişim gerçekleşiyor ve bizi de rüzgarının önüne katıp sürüklüyor.
Daniel Pink, "Drive" adlı kitabında şöyle bir varsayımda bulunur. 1995 yılında bir ekonomistin yanındasınızdır. Ekonomi alanında mastır sahibi, işletme fakültesinde hocalık yapan başarılı ekonomistten bir gelecek tahmin yapmasını istersiniz. Tahmin iki ansiklopedi üzerine. Soru şu: 2010 yılında hangisi daha başarılı olacak?
Ansikopedilerin özelliklerini sayarsınız: İlk ansiklopedi Microsoft tarafından yayınlanacak. Microsoft profesyonel yazar ve editörlere ücret ödeyerek binlerce farklı konuda makaleler yazdıracak. Dolgun maaşlı yöneticiler, projeyi titizlikle kontrol ederek zamanında ve bütçeye uygun olarak bitmesini sağlayacak. Sonrasında Microsoft bunu CD-ROM formatında ve ileride de internet üzerinden satacak.
İkinci ansiklopediyi bir şirket çıkarmıyor. Ansikolopedi, sırf hoş zaman geçirmek için makale yazan, yazılmışları edit eden binlerce kişinin eseri. Bu kişilerin olaya katılması için hiçbir özel vasıf sahibi olmaları gerekmiyor. Makale yazsın veya edit etsin diye kimseye tek bir dolar ödenmeyecek. Katılımcılar, bu ansiklopedi için bazen haftada yirmi -otuz saat zaman ayıracak. Hem de tek kuruş kazanmadan. Ansiklopediye insanlar internet üzerinden ulaşabilecek ve bunun için para ödemeleri gerekmeyecek.
Daniel Pink, 1995 yılında aklı başında tek bir ekonomistin ikinci modelin başarılı olacağını sanmadığını sözlerine ekliyor.
Hepinizin bildiği gibi 31 Ekim 2009'da Microsoft, disk formatında ve internet üzerinden sunduğu on altı yıllık MSN Encarta ansiklopedisinin fişini çekerken Vikipedia dünyanın en geniş ve en popüler ansiklopedisi olur.
Bunun gibi açık kaynak kodlu yüzlerce başarı öyküsü var. Peki bu başarının altında yatan temel nokta nedir? Araştırmacılara göre bir proje üzerinde çalışırken kişinin kendi yaratıcı yönünü belirgin bir şekilde hissetmesi en güçlü ve kalıcı güdüyü oluşturuyor. Bu güdünün adı içsel motivasyon.
Başka bir deyişle çok değerli Kayhan Karlı hocamızın bu siteyi açmasını sağlayan motivasyon, benim şu anda bu yazıyı kaleme almamı sağlayan motivasyon ve bence tüm öğrencilerimize öğrenim hayatı boyunca en az bir kere tattırmamız gereken bir motivasyon...
Yazar Feridun Andaç "Yaşamak İçin Okuyun" adlı denemesinde kendisinde büyük izler bırakan Fuat öğretmeninden şöyle bahseder: "Fuat Bey alıp sarmalayan, yetinizi biçimleyen, kendinizi ötelere taşıyabilmeniz için sizinle, sizin için/gibi çaba gösterenlerdendi. O, yalnızca bunları değil, aşılamayı da öğretti bana. İyi öğretmenler öyledir, birinin getirip bıraktığı yerden diğeri alıp taşır sizi. Yalnızca Flaubert vari sözler etmezler; eylemden yanadırlar, gösteren, hissettiren, yaşatan, taşıyan, karşılaştıran, buluşturan, kavuşturandırlar."
Bana göre iyi öğretmenler, tüm bunlara ek olarak meslektaşlarını da yeni düşüncelerle, yeni eylem adımlarıyla buluşturanlardır. Değişim rüzgarını en önde göğüsleyenlerdir, yeni ufuklar açanlardır. Tıpkı öğrenme yoldaşları gibi.
Başta Kayhan Karlı olmak üzere tüm öğrenme yoldaşlarıma en derin teşekkürlerimle...
Kaynak: Daniel Pink, "Drive", MediaCat
Çocukluğumuzda ödev yaparken en çok kullandığımız kaynakları yani ansiklopedileri hatırlıyorum da... Evlerde salonların baş köşesinde duran Meydan Lauresse, Biritanica, Gelişim Haccette'yi ödevlerimizi yaparken neredeyse her gün kullanırdık. Bir zaman sonra ansiklopedilerin kapakları açılmaz oldu. Ne zamanki plazma tv'ler çıkmaya ve büfeler eski işlevini yitirmeye başladı, o vakit büfelerin süsü niteliğinde olan ansiklopedilerden kurtulma gerekliliği ortaya çıktı. Tabi herkesin aklına gelen ilk adres okullardı.
Okullarda zaman zaman kitap toplama kampanyaları yapılırdı, uzun zamandır kullanılmayan ve evde çok yer kaplayan ansiklopedi setleri de okullara gönderilmeye başlandı. Bir süre sonra okulların kütüphaneleri ağzına kadar ansiklopedi setiyle dolduğundan merkezdeki okullar bu setleri daha çok ihtiyaç duyulabileceklerini düşündükleri kırsal kesimdeki okullara göndermeye başladılar. Sonrası malum.
Ansiklopedilerin başına gelenler, daha pek çok şeyin başına gelmeye devam ediyor. Eğitim ve okullar bunun en bariz örneği. Elbette okullar, evlerdeki büfeler ya da ansiklopediler gibi kaldırılmayacak ancak değişecek. Değişmek zorunda.
Yeni teknolojiler, kalenin kapısını zorlayan askerler gibi. Kapının kırılmasına az kaldı. Kaleden içeri girmeyi başaranların ellerinden silahlarını teslim alıp müdür yardımcısı odasında bir çekmeceye kilitlemek de çözüm getirmeyecek.
İnternetle ülkelerin sınırları kalkmıştı, şimdi okulların, sınıfların sınırları kalkıyor. Çoktandır öğretmen ve öğrenciler 40 metre kare bir alanda değiller. Sanal olan sınıfın dışındakiler değil, sınıfın bizzat kendisi. Kısaca yalnız değiliz. Yalnız değiliz; çünkü tek kaynak değiliz.
Neden korkuyoruz peki? Teknolojinin biz öğretmenlerin yerini almasından mı? Eğitimci Ziya Selçuk bir konuşmasında şöyle diyor ve çok doğru söylüyor bence "Teknoloji geldiği için bir öğretmene ihtiyaç kalmıyorsa o öğretmene zaten ihtiyaç yoktur."
Peki dünyadaki hemen her şey değişirken öğretmenler değişime neden bu kadar direniyor? Bence en önemli sebep, değişim sonucu ortaya çıkan yeni değerler ve beceriler kazanma zorunluluğu.
İstesek de istemesek de değişiyoruz...
Öğretmenlerin çoğunluğu, değişime kayıtsız kalırlarsa değişmek zorunda kalmayacaklarını düşünüyorlar. Halbuki değişim bizim dışımızda bir şey, biz değişmesek de değişim gerçekleşiyor ve bizi de rüzgarının önüne katıp sürüklüyor.
Daniel Pink, "Drive" adlı kitabında şöyle bir varsayımda bulunur. 1995 yılında bir ekonomistin yanındasınızdır. Ekonomi alanında mastır sahibi, işletme fakültesinde hocalık yapan başarılı ekonomistten bir gelecek tahmin yapmasını istersiniz. Tahmin iki ansiklopedi üzerine. Soru şu: 2010 yılında hangisi daha başarılı olacak?
Ansikopedilerin özelliklerini sayarsınız: İlk ansiklopedi Microsoft tarafından yayınlanacak. Microsoft profesyonel yazar ve editörlere ücret ödeyerek binlerce farklı konuda makaleler yazdıracak. Dolgun maaşlı yöneticiler, projeyi titizlikle kontrol ederek zamanında ve bütçeye uygun olarak bitmesini sağlayacak. Sonrasında Microsoft bunu CD-ROM formatında ve ileride de internet üzerinden satacak.
İkinci ansiklopediyi bir şirket çıkarmıyor. Ansikolopedi, sırf hoş zaman geçirmek için makale yazan, yazılmışları edit eden binlerce kişinin eseri. Bu kişilerin olaya katılması için hiçbir özel vasıf sahibi olmaları gerekmiyor. Makale yazsın veya edit etsin diye kimseye tek bir dolar ödenmeyecek. Katılımcılar, bu ansiklopedi için bazen haftada yirmi -otuz saat zaman ayıracak. Hem de tek kuruş kazanmadan. Ansiklopediye insanlar internet üzerinden ulaşabilecek ve bunun için para ödemeleri gerekmeyecek.
Daniel Pink, 1995 yılında aklı başında tek bir ekonomistin ikinci modelin başarılı olacağını sanmadığını sözlerine ekliyor.
Hepinizin bildiği gibi 31 Ekim 2009'da Microsoft, disk formatında ve internet üzerinden sunduğu on altı yıllık MSN Encarta ansiklopedisinin fişini çekerken Vikipedia dünyanın en geniş ve en popüler ansiklopedisi olur.
Bunun gibi açık kaynak kodlu yüzlerce başarı öyküsü var. Peki bu başarının altında yatan temel nokta nedir? Araştırmacılara göre bir proje üzerinde çalışırken kişinin kendi yaratıcı yönünü belirgin bir şekilde hissetmesi en güçlü ve kalıcı güdüyü oluşturuyor. Bu güdünün adı içsel motivasyon.
Başka bir deyişle çok değerli Kayhan Karlı hocamızın bu siteyi açmasını sağlayan motivasyon, benim şu anda bu yazıyı kaleme almamı sağlayan motivasyon ve bence tüm öğrencilerimize öğrenim hayatı boyunca en az bir kere tattırmamız gereken bir motivasyon...
Yazar Feridun Andaç "Yaşamak İçin Okuyun" adlı denemesinde kendisinde büyük izler bırakan Fuat öğretmeninden şöyle bahseder: "Fuat Bey alıp sarmalayan, yetinizi biçimleyen, kendinizi ötelere taşıyabilmeniz için sizinle, sizin için/gibi çaba gösterenlerdendi. O, yalnızca bunları değil, aşılamayı da öğretti bana. İyi öğretmenler öyledir, birinin getirip bıraktığı yerden diğeri alıp taşır sizi. Yalnızca Flaubert vari sözler etmezler; eylemden yanadırlar, gösteren, hissettiren, yaşatan, taşıyan, karşılaştıran, buluşturan, kavuşturandırlar."
Bana göre iyi öğretmenler, tüm bunlara ek olarak meslektaşlarını da yeni düşüncelerle, yeni eylem adımlarıyla buluşturanlardır. Değişim rüzgarını en önde göğüsleyenlerdir, yeni ufuklar açanlardır. Tıpkı öğrenme yoldaşları gibi.
Başta Kayhan Karlı olmak üzere tüm öğrenme yoldaşlarıma en derin teşekkürlerimle...
Kaynak: Daniel Pink, "Drive", MediaCat