Merkezi sınav tartışması ülkemiz gündeminden eksiksiz olmaz. Merkezi sınavlara yönelik eşitsiz, yarışçı, adil değil eleştirileri ise olmazsa olmaz söylemidir. Bu söylemlerin açıklayıcı repertuarlarına teker teker bakalım:
ü Bu sınavlar eşitsiz. Ülkede gelir dağılımı, eğitim hizmetlerinin niteliği eşit değil ki neden aynı sınava sokuyoruz?
ü Bu sınavlar öğretimi desteklemiyor. Çocuklarımız yarış atı halindeler.
ü Bu sınav adil mi? Genetik özelliklerinden dolayı daha hızlı koşan ile daha yavaş koşanı aynı yarışa sokuyorsunuz? Kazananı baştan belli.
Bu söylemleri çoğaltmak elbette mümkündür. Tüm bu eleştirilerden ve sorunlardan TEOG, YGS,LYS, KPSS, YDS,TUS uygulamalarını yapmayarak kurtulabilir miyiz? Ya da yerleştirmeye dahil etmeyerek sadece durum tespiti yaparak? Sorunumuz ölçme aracı mı? Belki de lojistik boyuttaki sıkıntılar hariç üzerinde en az sorun olarak görülmesi gereken ölçme aracıdır. Ölçme sonuçlarından rahatsızlık duymayıp ölçme sonuçlarına bağlı yerleştirmeden mi rahatsızlık duyuyoruz? SBS, YGS, LYS, YDS ortalamalarını düşünelim. Hiçbir dersten Bloom'un Tam Öğrenme Modeli'nde belirlediği % 70 kriterinin yanına yaklaşamıyoruz. Herkesi yerleştirdiğimiz bir yapıda ölçme sonuçlarının öğretimin kalitesine yönelik yansıttıklarını görmezden mi geleceğiz?
Bu sınavlar neyi ölçtüğünü iddia ediyor? Bu sınavların sınırlılıkları ne? Yoksa daha fazla mı merkezi sınav istiyoruz? Merkezi resim, beden eğitimi, müzik, bilişim teknolojileri, değer eğitimi vs. Hani sınava yönelik yapılan bu sınav şunları şunları ölçmüyor eleştirisi bu şekilde mi giderilecek. Şampiyon olmak istiyorsanız en başarılı olabileceğini düşündüğünüz kadroyu seçersiniz ve onlarla oynarsınız. Şimdi merkezi sınava yönelik eşitsiz eleştirisini bu açıda düşünelim. Çok yönlü sınavlar olsun. Olsunda hangi alanda yaparsanız yapın sahaya çıkacağınız kadro sınırlı. Diğerleri amatör olacaktır. Amatöre amatör olmadığını hissettirmek istemiyoruz.
Yerleştirmenin dövizdeki dalgalı kur düzeni gibi olduğu bir yapımız var. KPSS' deki atanma durumuna göre lisans programlarının taban ve tavan puanları ve puan aralıkları değişiklik gösteriyor. Geçtiğimiz yıl sınıf öğretmenliğinden yapılan atama 400'ün altına indiğinde LYS'de barajı geçen öğrenci birçok eğitim fakültesinde sınıf öğretmenliği programına yerleşebildi. Daha önceki yıllarda çok daha üst sıralardaki öğrencilerin tercih edebildiği program dalgalı kur politikası gereği arz-talep ilişkisi doğrultusunda farklılık gösterdi. Bu durumdan kim rahatsızlık duydu, duymalı mı?
"Herkesin başarılı olabileceği bir sınav olmalı?" Fantazisi
Bir taraftan sınav çok diyoruz diğer taraftan alternatif sınavlar istiyoruz. Bu sınavlara kim girecek? Ya da bu sınavlarda bir etiketleme sürecinin parçası olmayacak mı? Örneğin sayısal alanda barajı geçen herkesin girebileceği hatta girebileceği halde de girmediği programlar var: Su ürünleri mühendisliği bu alanlardan bir tanesi. Şimdi su ürünleri mühendisliği programını tercih edebilecek öğrenciler kimler? LYS'de barajı geçebilecek öğrenciler. LYS'deki 180 barajını %85 ve üstünü üst sınır olarak dizayn edebileceğim bir ölçme aracı düşünelim. Diğer taraftan mevcut hali ile diş hekimliği ya da hukuk ya da sosyal bilgiler öğretmenliği alanlarının kendi içerisinde küme olduğu bir yapıyı düşünelim. Uygulamadaki LYS puan kategorilerine bağlı her birini üst sınır ilan edip ayrı ayrı uygulayacağımız bir sınav içeriği maliyet düşünmeksizin ne tür pedagojik olumlu fark yaratacak? Toplumsal karşılığında herhangi bir şey değişmeyecektir.
Bu sınavlarda düşük alsam bile ben .... mesleğini yapabilirim? Ne gerek var? eleştirisi
Merkezi sınavlarda düşük netler yapıp bir programa girdiği halde ilgili mesleği en üst puanla mezun olarak yapan öğrenciler arasında hayat başarısı farkı olabilir. Ama bu sınavların iddiası bunu kestirmek mi? Başarı hikayeleri günlük hayatta karşımıza çıkabiliyor. Ama veliler ve uzmanlar şansa bırakmak istemiyor. Şunu da düşünmüyor değilim kamuda veya özel sektörde özellikle de bankacılık sektöründe gişe görevlilerini düşünelim. Bu arkadaşlarımızın pek çoğu üniversitelerin işletme, iktisat, bankacılık, çalışma ekonomisi gibi alanlarından mezunlar. Gişede yapılan iş bankacılık mı veri girişi yapmak mı? Bu işi yapabilmek için iktisat okumaya gerek var mı? Başka örnekleri de ekleyebiliriz. AMA bu işi yapacak kişiyi de ilgili kriterlere göre en iyiler arasından seçmek kurumlar açısından faydalı olmuyor mu?
Önerim yüksek öğretimde meslek odaları ya da fakülteler kendi alanlarının yeterlik düzeylerini belirlesin. Dalgalı kura bağlı bir yapıda yeterlilik yok yalnızca arz talep dengesinin yükselttiği ya da düşürdüğü bir çıta var. Uluslararası ilişkiler bölümünü Bilkent, Koç, Ankara Siyasal'da okumak ile Hakkari Üniversitesi'nde okumak aynı şey mi? Burada uluslararası ilişkiler bölümünün gerektirdiği nitelikler mi yoksa üniversite mi öne çıkıyor? Dalgalı kurda üniversite öne çıkıyor. Temel nitelikler açısından standartlar belirlenmeli. Ortaöğretime geçişte yine merkezi sınavlar olmalı ve merkezi sınavlar çeşitlenmelidir. Mevcut verilerin öğretimin kalitesine yönelik ortaya çıkardığı durumu daha çok tartışmalıyız. SBS'de açıklanmayan ortalamaların içerisindeki matematik dersine ait Türkiye geneli ortalamanın %10-15 arası olduğunu tahmin etmekteyim. Bu durum yerleştirme sınavı mı olsun yetenek sınavı mı tartışmalarından daha çok düşündürtmeli bizi. Ölçme ve değerlendirme eğitimdeki en fazla ezberin olduğu bir alan. Sorunları dışsallaştırmak için kullanıyoruz. Kendimize bakmalıyız. Öğretmen kendisinin sorunu olarak görmeli. Ölçme ve değerlendirme öğretmenin dışında değil. Sınavlar üzerine öncelikle uzman eğitimcileri (?) eğitip ölçme ve değerlendirmeyi normalleştirmeliyiz. Hesap verebilirlik veriden yoksun yapılamaz. Son olarak eğitim sisteminde suçlu olarak görülmesi gereken en son sistem öğesi Ölçme ve Değerlendirme özelde de merkezi sınavlardır.
ü Bu sınavlar eşitsiz. Ülkede gelir dağılımı, eğitim hizmetlerinin niteliği eşit değil ki neden aynı sınava sokuyoruz?
ü Bu sınavlar öğretimi desteklemiyor. Çocuklarımız yarış atı halindeler.
ü Bu sınav adil mi? Genetik özelliklerinden dolayı daha hızlı koşan ile daha yavaş koşanı aynı yarışa sokuyorsunuz? Kazananı baştan belli.
Bu söylemleri çoğaltmak elbette mümkündür. Tüm bu eleştirilerden ve sorunlardan TEOG, YGS,LYS, KPSS, YDS,TUS uygulamalarını yapmayarak kurtulabilir miyiz? Ya da yerleştirmeye dahil etmeyerek sadece durum tespiti yaparak? Sorunumuz ölçme aracı mı? Belki de lojistik boyuttaki sıkıntılar hariç üzerinde en az sorun olarak görülmesi gereken ölçme aracıdır. Ölçme sonuçlarından rahatsızlık duymayıp ölçme sonuçlarına bağlı yerleştirmeden mi rahatsızlık duyuyoruz? SBS, YGS, LYS, YDS ortalamalarını düşünelim. Hiçbir dersten Bloom'un Tam Öğrenme Modeli'nde belirlediği % 70 kriterinin yanına yaklaşamıyoruz. Herkesi yerleştirdiğimiz bir yapıda ölçme sonuçlarının öğretimin kalitesine yönelik yansıttıklarını görmezden mi geleceğiz?
Bu sınavlar neyi ölçtüğünü iddia ediyor? Bu sınavların sınırlılıkları ne? Yoksa daha fazla mı merkezi sınav istiyoruz? Merkezi resim, beden eğitimi, müzik, bilişim teknolojileri, değer eğitimi vs. Hani sınava yönelik yapılan bu sınav şunları şunları ölçmüyor eleştirisi bu şekilde mi giderilecek. Şampiyon olmak istiyorsanız en başarılı olabileceğini düşündüğünüz kadroyu seçersiniz ve onlarla oynarsınız. Şimdi merkezi sınava yönelik eşitsiz eleştirisini bu açıda düşünelim. Çok yönlü sınavlar olsun. Olsunda hangi alanda yaparsanız yapın sahaya çıkacağınız kadro sınırlı. Diğerleri amatör olacaktır. Amatöre amatör olmadığını hissettirmek istemiyoruz.
Yerleştirmenin dövizdeki dalgalı kur düzeni gibi olduğu bir yapımız var. KPSS' deki atanma durumuna göre lisans programlarının taban ve tavan puanları ve puan aralıkları değişiklik gösteriyor. Geçtiğimiz yıl sınıf öğretmenliğinden yapılan atama 400'ün altına indiğinde LYS'de barajı geçen öğrenci birçok eğitim fakültesinde sınıf öğretmenliği programına yerleşebildi. Daha önceki yıllarda çok daha üst sıralardaki öğrencilerin tercih edebildiği program dalgalı kur politikası gereği arz-talep ilişkisi doğrultusunda farklılık gösterdi. Bu durumdan kim rahatsızlık duydu, duymalı mı?
"Herkesin başarılı olabileceği bir sınav olmalı?" Fantazisi
Bir taraftan sınav çok diyoruz diğer taraftan alternatif sınavlar istiyoruz. Bu sınavlara kim girecek? Ya da bu sınavlarda bir etiketleme sürecinin parçası olmayacak mı? Örneğin sayısal alanda barajı geçen herkesin girebileceği hatta girebileceği halde de girmediği programlar var: Su ürünleri mühendisliği bu alanlardan bir tanesi. Şimdi su ürünleri mühendisliği programını tercih edebilecek öğrenciler kimler? LYS'de barajı geçebilecek öğrenciler. LYS'deki 180 barajını %85 ve üstünü üst sınır olarak dizayn edebileceğim bir ölçme aracı düşünelim. Diğer taraftan mevcut hali ile diş hekimliği ya da hukuk ya da sosyal bilgiler öğretmenliği alanlarının kendi içerisinde küme olduğu bir yapıyı düşünelim. Uygulamadaki LYS puan kategorilerine bağlı her birini üst sınır ilan edip ayrı ayrı uygulayacağımız bir sınav içeriği maliyet düşünmeksizin ne tür pedagojik olumlu fark yaratacak? Toplumsal karşılığında herhangi bir şey değişmeyecektir.
Bu sınavlarda düşük alsam bile ben .... mesleğini yapabilirim? Ne gerek var? eleştirisi
Merkezi sınavlarda düşük netler yapıp bir programa girdiği halde ilgili mesleği en üst puanla mezun olarak yapan öğrenciler arasında hayat başarısı farkı olabilir. Ama bu sınavların iddiası bunu kestirmek mi? Başarı hikayeleri günlük hayatta karşımıza çıkabiliyor. Ama veliler ve uzmanlar şansa bırakmak istemiyor. Şunu da düşünmüyor değilim kamuda veya özel sektörde özellikle de bankacılık sektöründe gişe görevlilerini düşünelim. Bu arkadaşlarımızın pek çoğu üniversitelerin işletme, iktisat, bankacılık, çalışma ekonomisi gibi alanlarından mezunlar. Gişede yapılan iş bankacılık mı veri girişi yapmak mı? Bu işi yapabilmek için iktisat okumaya gerek var mı? Başka örnekleri de ekleyebiliriz. AMA bu işi yapacak kişiyi de ilgili kriterlere göre en iyiler arasından seçmek kurumlar açısından faydalı olmuyor mu?
Önerim yüksek öğretimde meslek odaları ya da fakülteler kendi alanlarının yeterlik düzeylerini belirlesin. Dalgalı kura bağlı bir yapıda yeterlilik yok yalnızca arz talep dengesinin yükselttiği ya da düşürdüğü bir çıta var. Uluslararası ilişkiler bölümünü Bilkent, Koç, Ankara Siyasal'da okumak ile Hakkari Üniversitesi'nde okumak aynı şey mi? Burada uluslararası ilişkiler bölümünün gerektirdiği nitelikler mi yoksa üniversite mi öne çıkıyor? Dalgalı kurda üniversite öne çıkıyor. Temel nitelikler açısından standartlar belirlenmeli. Ortaöğretime geçişte yine merkezi sınavlar olmalı ve merkezi sınavlar çeşitlenmelidir. Mevcut verilerin öğretimin kalitesine yönelik ortaya çıkardığı durumu daha çok tartışmalıyız. SBS'de açıklanmayan ortalamaların içerisindeki matematik dersine ait Türkiye geneli ortalamanın %10-15 arası olduğunu tahmin etmekteyim. Bu durum yerleştirme sınavı mı olsun yetenek sınavı mı tartışmalarından daha çok düşündürtmeli bizi. Ölçme ve değerlendirme eğitimdeki en fazla ezberin olduğu bir alan. Sorunları dışsallaştırmak için kullanıyoruz. Kendimize bakmalıyız. Öğretmen kendisinin sorunu olarak görmeli. Ölçme ve değerlendirme öğretmenin dışında değil. Sınavlar üzerine öncelikle uzman eğitimcileri (?) eğitip ölçme ve değerlendirmeyi normalleştirmeliyiz. Hesap verebilirlik veriden yoksun yapılamaz. Son olarak eğitim sisteminde suçlu olarak görülmesi gereken en son sistem öğesi Ölçme ve Değerlendirme özelde de merkezi sınavlardır.