“Günün birinde neredeyse tamamen devlerin yaşadığı bir ülkede uyanmış olduğunuzu hayal edin. İlk olarak korku duyacağınıza hiç kuşku yoktur. Öncelikle gürültülü seslerin sağır edici kükremesini duyarsınız. Ve ömür boyu hissedeceğiniz rahatsız edici bir duygu içine gömülürsünüz. Bir süre sonra devlerin çoğunun dostane göründüğünü fark edersiniz ve özellikle bir devin güven vermesi ve şefkatli olması size iyi hissettir.
Ardından bir gün hiçbir neden yokken devin size bağırdığını, sizi ürküttüğünü ve hatta size şiddet uyguladığını hayal edin. Kendinizi devler ülkesinde nasıl güvende hissedebilirsiniz? Hayatta kalmanıza yardım edecek kurallar ve ülke yasaları olmalıdır…
Daha sonra, başka insanlarla karşılaşırsınız. Onlar da sizin gibi görünmektedir ve onlarla birlikte, hemen kendinizi daha güvende hissedersiniz. Onların bazıları bu ülkenin yasalarını bildiklerini iddia ederler ve bunları sizinle paylaşırlar. Devleri gözlemekten ve gürleyen sesleriyle size öğrettiklerini dinlemekten elde ettiğiniz öngörüyle birlikte, güvende kalmak için ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiğini sorgulamaya başlarsınız.
“Size söyleneni yapın. Eğer iyi geçinirseniz, sizinle geçinilmesi daha kolay olur. Ağlamayın. Kavga etmeyin. Çok çalışın. Bir iş sahibi olun. Size söylenileni yapın. Evlenin. Yaşlandığınızda size destek olması için çocuk sahibi olun. Size söyleneni yapın!”
Bu liste, sizin küçük bedeninizi büyüdükçe daha fazla uzatacak ve daha fazla genişletecektir (devler ülkesindeki özel besinlerden de besleneceğinize kuşku yoktur). Ve nihai olarak geriye hiçbir devin kalmadığını fark edersiniz.
Ve ardından bir gün uyandığınızda karşınızda gözlerini size doğru dikmiş olan küçük bir yaratık vardır. O devler ülkesinde gözlerini açmıştır. Ve siz onu sevdiğiniz için, bu devler ülkesinde nasıl hayatta kalınacağı hakkında öğrenmiş olduğunuz her şeyi ona öğretmeye başlarsınız.
Ve döngü böyle sürüp gider.” (McKenna, 2013)
Bu yazıyı okuduktan sonra ilk düşündüğüm şey şu oldu:
“Ağlamak, ilk kez devler ülkesinde gözlerini açan bir küçük yaratık için sanırım büyük oranda içgüdüsel bir eylem.”
Devler ülkesinde çocuk olmak ne zor. Genelde baktığımızda ise çocuk yetiştirmek zor bir uğraş gibi görünür. Fakat çocuk açısından bakınca işin rengi biraz farklı gibi:
“Devler ülkesinde devleşinceye kadar devlerin arasında sıkışmak…”
Devler ülkesinde çocuk olmak çok zor çok…
İlk olarak sıcak kucakların içinde devlerden yaşamı öğrenmek, daha sonra bilgisini veren, seni geliştirip değiştireceğini söyleyen bir devler ordusu tarafından yönetilmek ve büyük ekranların içinde oturup emirleriyle senin yaşamını ve emeğinin yönünü belirleyen devlerin içinde yaşamı idame ettirmek… Devler hep var yaşamda, hep nasıl dev olunması gerektiğini söyleyen ve gösteren devler. Kendi küçük yaratığımızı sıcak kucağımıza alacağımız zamana kadar onlardan öğreniriz dev olmayı, öğretmek için dev olmanın en iyi yollarını…
Hepimizin bir döngüsel süreci bu aslında, hepimiz küçük yaratıklar olarak devler ülkesine geldik. Kaçımız gerçekten olduğu kişi? Kim olduğumuz bizimle mi yoksa devlerle mi ilgili? Devler ülkesine adımımızı ilk attığımız andan itibaren biz bir devleşme sürecine girdik ve yavaş yavaş devliğin temel prensipleri doğrultusunda dönüşmekteyiz.
Devler ülkesinde değil de başka bir yerde doğan küçük yaratıklar olsaydık. Devler ülkesinde yaşayabilmek için verilen yaşam listemiz yine aynı olur muydu? Yaşamı devlerin kurallarına göre yaşayıp dev olur muyduk, yapar mıydık küçük yaratıklarımızı dev…?
En acısı ise küçük yaratıklarımızı kendimize benzetmek ve döngüsel sürecin devamlılığını sağlamak için eğitimi bir silah olarak kullanıyor olduğumuz gerçeği… Keşke eğitim ve öğrenme ortamlarımız, devler ülkemizdeki kuralların ve uyum sağlamak için oluşturduğumuz listelerin bir aktarımdan öteye geçse… Devleştirmeye giden yolun ötesine bir yere temas etse. Temelde küçük yaratıklarımızın kendi içsel potansiyellerini, yani kendi içlerindeki devleri ortaya çıkaracak bir yapıya bürünse..
Dev olmak istemeyen, karşı çıkan, daha çok ayaklar altında ezilmeye çalışılmaktansa, desteklense öğrenme yaşantıları aracılığıyla, eğitim yoluyla. Kendi içindeki devi, kendi içinde büyütebilmesi için fırsat verilse keşke. Mevlana’nın devleşmemek adına kalabalıklara karşı koyduğu gibi karşı koyması gerekmese hiçbir küçük yaratığımız.
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Mevlana
Sanırım Mevlana’nın da ifade ettiği gibi; yürümek gerekir kalabalıklara karşı dev olsalar da, seni dev yapmaya çalışsalar da. Küçük yaratıkları dev yapmamak adına, yürümek gerekir gerekirse dünyaya tek başına meydan okurcasına…
Ardından bir gün hiçbir neden yokken devin size bağırdığını, sizi ürküttüğünü ve hatta size şiddet uyguladığını hayal edin. Kendinizi devler ülkesinde nasıl güvende hissedebilirsiniz? Hayatta kalmanıza yardım edecek kurallar ve ülke yasaları olmalıdır…
Daha sonra, başka insanlarla karşılaşırsınız. Onlar da sizin gibi görünmektedir ve onlarla birlikte, hemen kendinizi daha güvende hissedersiniz. Onların bazıları bu ülkenin yasalarını bildiklerini iddia ederler ve bunları sizinle paylaşırlar. Devleri gözlemekten ve gürleyen sesleriyle size öğrettiklerini dinlemekten elde ettiğiniz öngörüyle birlikte, güvende kalmak için ne yapmanız ve ne yapmamanız gerektiğini sorgulamaya başlarsınız.
“Size söyleneni yapın. Eğer iyi geçinirseniz, sizinle geçinilmesi daha kolay olur. Ağlamayın. Kavga etmeyin. Çok çalışın. Bir iş sahibi olun. Size söylenileni yapın. Evlenin. Yaşlandığınızda size destek olması için çocuk sahibi olun. Size söyleneni yapın!”
Bu liste, sizin küçük bedeninizi büyüdükçe daha fazla uzatacak ve daha fazla genişletecektir (devler ülkesindeki özel besinlerden de besleneceğinize kuşku yoktur). Ve nihai olarak geriye hiçbir devin kalmadığını fark edersiniz.
Ve ardından bir gün uyandığınızda karşınızda gözlerini size doğru dikmiş olan küçük bir yaratık vardır. O devler ülkesinde gözlerini açmıştır. Ve siz onu sevdiğiniz için, bu devler ülkesinde nasıl hayatta kalınacağı hakkında öğrenmiş olduğunuz her şeyi ona öğretmeye başlarsınız.
Ve döngü böyle sürüp gider.” (McKenna, 2013)
Bu yazıyı okuduktan sonra ilk düşündüğüm şey şu oldu:
“Ağlamak, ilk kez devler ülkesinde gözlerini açan bir küçük yaratık için sanırım büyük oranda içgüdüsel bir eylem.”
Devler ülkesinde çocuk olmak ne zor. Genelde baktığımızda ise çocuk yetiştirmek zor bir uğraş gibi görünür. Fakat çocuk açısından bakınca işin rengi biraz farklı gibi:
“Devler ülkesinde devleşinceye kadar devlerin arasında sıkışmak…”
Devler ülkesinde çocuk olmak çok zor çok…
İlk olarak sıcak kucakların içinde devlerden yaşamı öğrenmek, daha sonra bilgisini veren, seni geliştirip değiştireceğini söyleyen bir devler ordusu tarafından yönetilmek ve büyük ekranların içinde oturup emirleriyle senin yaşamını ve emeğinin yönünü belirleyen devlerin içinde yaşamı idame ettirmek… Devler hep var yaşamda, hep nasıl dev olunması gerektiğini söyleyen ve gösteren devler. Kendi küçük yaratığımızı sıcak kucağımıza alacağımız zamana kadar onlardan öğreniriz dev olmayı, öğretmek için dev olmanın en iyi yollarını…
Hepimizin bir döngüsel süreci bu aslında, hepimiz küçük yaratıklar olarak devler ülkesine geldik. Kaçımız gerçekten olduğu kişi? Kim olduğumuz bizimle mi yoksa devlerle mi ilgili? Devler ülkesine adımımızı ilk attığımız andan itibaren biz bir devleşme sürecine girdik ve yavaş yavaş devliğin temel prensipleri doğrultusunda dönüşmekteyiz.
Devler ülkesinde değil de başka bir yerde doğan küçük yaratıklar olsaydık. Devler ülkesinde yaşayabilmek için verilen yaşam listemiz yine aynı olur muydu? Yaşamı devlerin kurallarına göre yaşayıp dev olur muyduk, yapar mıydık küçük yaratıklarımızı dev…?
En acısı ise küçük yaratıklarımızı kendimize benzetmek ve döngüsel sürecin devamlılığını sağlamak için eğitimi bir silah olarak kullanıyor olduğumuz gerçeği… Keşke eğitim ve öğrenme ortamlarımız, devler ülkemizdeki kuralların ve uyum sağlamak için oluşturduğumuz listelerin bir aktarımdan öteye geçse… Devleştirmeye giden yolun ötesine bir yere temas etse. Temelde küçük yaratıklarımızın kendi içsel potansiyellerini, yani kendi içlerindeki devleri ortaya çıkaracak bir yapıya bürünse..
Dev olmak istemeyen, karşı çıkan, daha çok ayaklar altında ezilmeye çalışılmaktansa, desteklense öğrenme yaşantıları aracılığıyla, eğitim yoluyla. Kendi içindeki devi, kendi içinde büyütebilmesi için fırsat verilse keşke. Mevlana’nın devleşmemek adına kalabalıklara karşı koyduğu gibi karşı koyması gerekmese hiçbir küçük yaratığımız.
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.
Mevlana
Sanırım Mevlana’nın da ifade ettiği gibi; yürümek gerekir kalabalıklara karşı dev olsalar da, seni dev yapmaya çalışsalar da. Küçük yaratıkları dev yapmamak adına, yürümek gerekir gerekirse dünyaya tek başına meydan okurcasına…