Yaşam için Olumlu Okul Kültürü
oluşturmak için ilk adım...
Okulda geçirdiğimiz süre ve çalışmaları göz önünde bulundurduğumuzda, genelde çalışanlar arasında farklı düzeylerde ilişkiler gözlemleyebiliriz. Özellikle okullarımızda gözlemlenebilen bir arkadaşlık ilişkisi mevcut. Genellikle herkes kendi görevlerine odaklanmış olarak çalışıyor. Tüm bu gözlemlerin sonucunda, okullarda oluşan iletişim ve çalışma yapısını, Roland Barth tarafından yapılan tanımdan yola çıkarak dört aşamada tarif ediyorum. Okuldaki eğitimcilerin arasındaki iletişim durumunu aşağıda tanımladığım okul kültürü içindeki ilşkiler düzeylendirmesinde “Meslaktaş ilişkisi” düzeyinde bir iletişim düzeyine çıkarılmasıyla öğrenmenin kalıcı ve sürdürülebilir olması sağlanacaktır. Dördüncü aşama ilişkiler oluştuğu zaman okulu bir meslektaş çemberine dönüştürme işlemi gerçekleşmiş olur. Bu andan sonra ulaşabileceğimiz okul kültürünü sürdürülebilir kılmak ise başta okul lideri olmak üzere tüm paydaşların sorumluluğundadır.
Eğitimciler okullarda dört aşamada ilişkiler oluşturuyorlar.
Birinci aşamada, okullarda eğitimciler anaokulu öğrencilerinin yaşadığı gibi yaşıyorlar. Ana okulu öğrencilerini bir kum havuzunda oyun oynadıkları sırada gözlemlerseniz, her birisinin aynı oyunu kendi amaçları için oynadıklarını görürsünüz. Örnegin kumdan evler yaparken kız öğrenci farklı bir amaçla erkek öğrenci farklı bir amaçla inşa eder, fakat birbirleriyle hiç çatışmadan aynı oyunu saatlerce oynayabilirler. İşte biz eğitimcilerin okullarda bulunduğu ilk aşamada böyledir. Herkes kendi amacı için derslerine girer çıkar ve hiç kimse birbiriyle çatışmaz. Bu durum aynı oyunu kendi bireysel amaçları için oynayan ve sonuçları umursamayan takım oyuncularının durumudur ki böyle bir ortamda “Başarıya Yönelmiş Olumlu Okul Kültürü”nden söz edemeyiz.
İkinci aşamada, okullardaki eğitimciler birbirleriyle rekabet ortamındadırlar. Hangisinin daha iyi olduğu noktasına odaklanmış oldukları için diğerlerinden daha iyi olmak en önemli performans noktasıdır. Öyle ki okulda bu durum rahatlıkla hissedilebilir. Bu aşamadaki eğitimcileri biraz ilköğretim çağındaki çocuklara benzetebiliriz. Bu çağdaki çocuklar da çoğunlukla birlikte oyun oynama ve çalışma süreçlerinde kendi başarılarını öne çıkarır ve diğerlerini çoğunlukla şikayet ederler. İlkokul sınıflarında “öğretmenim arkadaşım boyama yapmıyor ben yapıyorum, öğretmenim söylediğinizi yapmıyor, öğretmenim ben ilk bitirdim vb.” öğrenci söylemlerini duymuşsunuzdur. Bu aşamada okulda eğitimciler için kendi yaptıklarının en iyisi olması ve önemli olması nedeniyle ortaya çıkan öğrenme sonuçları bütün olarak değerlendirilmez. Bu durumda da sözünü ettiğimiz okul kültürünü yakalama şansı kesinlikle yoktur.
Üçüncü aşamada, eğitimciler okullarda arkadaşlık aşamasındadırlar. Bu aşamada ergenlik dönemi öğrenci davranışlarını yani ilköğretim ikinci kademenin sonu ve lise yılları davranışlarıyla paralellik gösterirler. Bu aşamada okuldaki eğitimciler çok iyi dost olurlar. Öylesine gelişmiş durumda olurlar ki birlikte kahvaltı yapmak, yemekler yemek, eğlenmeye gitmek, öğretmenler odasında çok iyi bir sohbet ortamı olması gibi özelliklerinin yanında özel hayatlarındaki sorunlarını bile paylaşırlar. Tam da ergenlerin birbirleriyle kurdukları gibi derin paylaşımlı dostluk ilişkileri kurulur.
Bu aşamadaki okullardaki eğitimcilerden “bizim okul süper çok iyi arkadaşlık var, bu okulda yıllarca çalışabilirim, ilişkiler süper, en iyi okul bizimki çok iyi bir takım, vb.” söylemleri duyabilirsiniz. Bu aşama, işte bu söylemler nedeniyle de en tehlikeli aşamadır ki okul gelişim sürecini sekteye uğratır. Çünkü burada eğitimciler durumun çok iyi olduğunu düşünmekteler ve gelişimin gerekli olduğuna inanmamaktadırlar.
Genellikle ülkemizde pek çok okulun bu aşamada gelişim sürecini durdurduğunu görebiliriz. Bu gibi okullarda “Okul Kültürü” elbette vardır ve olumludur da. Öte yandan “Başarıya Yönelmiş” olmadığını hemen söyleyebiliriz. Çünkü burada öğrenme sonuçlarının analiz edildiği ve eylem planları oluşturulduğu bir süreç görülmez. Onun içinde arkadaşlıktan biraz daha öte bir kavrama ihtiyacımız var.
Dördüncü aşamada ise eğitimciler “Meslektaş ilşkisi” aşamasındadırlar. Bu aşama aslında ergenlik sonrası yani 25 yaş sonrası yetişkin davranışlarının gözlemlendiği süreçtir. Şöyle ki; arkadaşlık süreci olan üçüncü aşamadan buraya geçebilmek için meslektaş tanımını sözlükte yer alan “aynı mesleği yapan kişiler” tanımından öteye taşıyarak, “aynı mesleği ortak bir hedefe ulaştırmak için çalışan kişiler” haline getirebilmeliyiz. Bu aşamadaki okulların eğitimcileri, okuldaki sohbetlerinde kişisel konuları değil daha çok öğrenme sonuçlarını ve iyileştirme planlarını konuşurlar.
Bu aşamaları geçerek dördüncü aşamaya ulaşmış okullarda eğitimciler arası ilşkileri “Meslektaş Çemberleri” olarak tanımlıyorum. Aynı okul içerisinde birden fazla “Meslektaş Çemberi” bulunabilir. Bu çemberlerin sonunda “Yaşam için Olumlu Okul Kültürü” oluşturan bir büyük “Meslektaş Çemberi” oluşturması amaç olmalıdır. Bu tip okullarda;
- Ders programın uygun mu? Benim 7A sınıfında dersimi gözlemleyip bana geri bildirim verir misin?
- Benim 8B sınıfında sonuçlarım belli oldu, seninkilerle ortak değerlendirmek ister misin?
- 6A sınıfında …. üniteyi anlatmaya başlayacağım sizin derslerinizle ortak planlama yapabilir miyiz?
- Arkadaşlar her Çarşamba akşamı 7. sınıfların öğrenme sonuçlarını karşılaştırmak için toplanalım mı?
- Öğrencilerin öğrendiğini nasıl anlıyoruz?
- Daha iyi öğrenme ortamları oluşturmak için nasıl düşünmeliyiz?
- Biz hep birlikte öğrenmeye odaklı, öğrenenlerden oluşan etkili bir ekibiz.
Sonuç olarak her okul bu aşamalardan geçerek ve sonunda “Yaşam için Olumlu Okul Kültürü” sürecine ulaşabilir. Bunun ilk adımı için okullarımızda küçük Meslektaş Çemberleri oluşturarak başlayabiliriz. Mükemmelin düşmanı iyidir. Kendimizi okulumuzda üçüncü aşamada iyi hissedip takılı kaldığımızda bir adım ötedeki mükemmellik noktasına ulaşmaktan alıkoyduğumuzu unutmayalım.